Çarşamba, Mart 31

Antik Yunan Kozmoloji'sine Giriş

- "Felsefe tarihi, Thales ile başlar."

- Bu söz genellikle kabul görmüş bir söz olduğu için ve artık "peki ya doğuya ne oldu?" "mitolojicilere ne oldu?" "thales öncesi kimse mi yoktu yahu?" sorularına cevap vermediğimizden antik yunan kozmologlarına ufak bir giriş yapabiliriz demektir.

- Önce, "Kozmoloji ne demektir?"

- "Kozmoloji, evrenbilim demektir"

+ Hadi canım

- Yani aslında şu demek, bütün bu evrenin kendisiyle uğraşan bir bilim dalı.

- Daha da özünde şu, zamanın antik yunan modası, böyle dağa, taşa, ağaca, yıldıza, orda burda insanlara bakıp "Hadi canım bu kadar da olmaz, bütün bunların arkasında daha bişey olmalı ki o şey o şey olmalı" demişler. (hali hazırdaki "o şey bu şey" diye yazdıklarımın tamamı "Antik Yunandaki Felsefi Dil ve Günlük Yaşamdaki Dil Sorunu" potansiyel isimli; üşenmezsek eğer, günün birinde belki de yazıya dökebileceğimiz yazı dizisinde anlamlanacak gibi durmakta olup. zaten hala okuyorsanız bu parantezi devamı bla bla bla...)

+ Dur konudan sapıyoruz.

- Aslında tam olarak konuya saplanıyoruz ya, yine de hadi bu seferlik senin dediğin olsun.

+ Peki Thales?

- Evet dostum, Thales; "All is water" diyen bir büyüğümüzdür bilirsin. Thales bütün evrenin "Su"dan oluştuğunu iddia etmiş. *evet bildiğimiz su* Sonra bu hızla (kendime not: ezberden sayabiliyordum ben bu adamları yahu unutmuşum(kendime not 2: 145 kitabım nerelerde acaba?))

+ Abi, konuyu yine dağıttın.

- Bi dur be arkadaşım. Döndüm şimdi. Sonra bilimum toprak olsun, hava olsun, Apeiron büyüğümüz olsun. Evren özünde bu materyallerden oluşmuş diye bir iddiada bulunmuşlar.

+ Bir dakika! İki tane sorum var? Apeiron nedir? İkinci sorum nedir?

- Bu soruları G'ye soracaksın. O ezberden Apeironla ilgili bir sayfa yazı yazabiliyor.

+ Ama, ama ?!?

- Sus. Devam ediyorum; bu güzide insanlar, bütün bu farklılığın, sürekli değişen şeylerin ardında "değişmeyen" "sabit" bir şeyler arama ihtiyacı içinde olduklarını farkedip bu güzide cevapları vermişler.

- Thales'in, Anaximender'in, Anaximenes'in genel olarak sorunu bunlar yani... Dur dur adamları yazdım ezberden.

Devamı bir sonraki yazıda. Ya da berbat olmuş derseniz hiç yazmam bile.

Cumartesi, Mart 27

Felsefi tepki

Baştan belirteyim, alıntıdır.

KLASİK TEPKİ : "Sıraya geç kardeşim."

REALİST TEPKİ : "Sıra var!"

NATURALİST TEPKİ : "Sıraya geç!"

NEOKLASİK TEPKİ : "Şeker kardeşim, sıraya geçiver."

ROMANTİK TEPKİ : "Beyefendi galiba sırayı görmediniz."

MODERN TEPKİ : "Efendim insanımız eğitimsiz, halbuki Avrupa'da..."

POST-MODERN TEPKİ : "Sıraya geç lan ayı!"

SURREALİST TEPKİ : "Sallandıracaksın bunlardan ikisini Taksim'de, bak bir daha yapabiliyorlar mı?!"

UZLAŞIMCI : "Acelesi olmasa öne geçmezdi, üzmeyin garibi."

DEVRİMCİ : "Altyapı sorunları çozülmeden halkımız sıraya geçmez. Devrim olunca herkes hizaya gelecek."

KADERCİ : "İki dakika fazla beklesek kıyamet mi kopar canım, kısmetse hepimizin işi görülür."

KANT'ÇI : "Efendim algılanmayan şeyler yok demektir. Bakmayın o tarafa, adam yok olur."

KÖTÜMSER VAROLUŞÇU : "Herkes bir gün ölecek. Onurlu bir şekilde bekleyin. Bir gün o adam da ölecek."

İYİMSER VAROLUŞÇU : "Sıkmayın canınızı, şu anın tadını çıkarmaya çalışın. Bakın ne güzel hayattasınız ve birileri önünüze geçebiliyor."

SEPTİK (KUŞKUCU) : "Ön ve arka kavramları görecelidir. O tarafın ön taraf olduğuna kim karar verdi?! Öne geçtiğini zanneden kişi, aslında arkaya geçmiş olabilir."

HUMANİST: "İnsanlık bir bütündür. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için. Dolayısıyla birimiz öne geçince, aslında hepimiz öne geçmiş oluyoruz."

İnanç.

"Yapma ama Zeno, donacaksın o soğukta!" ve cevap geldi:
"Sss-oğuk y-y-y-ook, h-h-haareket h-h-hiç y-y-yokk."
Evet, evet, böyle komik görünüyor değil mi? Ama bütün algının bir yanılsama olduğunu söyledikten sonra, insan yaşamına nasıl devam edebilir ki? Hayatına uyguladığı pragmatik kabuller olmadan, bu sözleri dahi söyleyemeden ölüp gitmesi gerekmez miydi zavallı Zeno'nun, hocası Parmenides'in ve güzelim Melissus'un.
Oysa Parmenides, (yorumlara göre) inanmaktan ötedeydi. Bildiğini iddia ediyordu gerçekleri. Onun varlığınan başka bir şey söylenemez diyordu. Daha da ötesi bütün algıların, evet evet, yaşadığımız bilim dünyasında bunlardan bahsetmek biraz garip gelebilir sizlere, kavraması güç olabilir ama bütün algıların ilizyondan ibaret olduğunu söylüyordu.
E şimdi siz bir düşünün. Canı gönülden inanıyorsunuz algıların olmadığına. Pardon, algıların ilizyon olduğunu biliyorsunuz. Bu noktada yaptığınız hiçbir şeyin gerçek olmadığını da bilecektiniz. Ama nasıl olur da hayatınıza devam edersiniz. Açıkçası "algılamak" güç bunu.
En nihayetinde, ne Parmenides ne de Zeno ve Melissus, algılarını yok saydığı için ölmedi. Yaşadılar. Hatta Zeno, efendisinin teorilerini güçlendirmek için bir kitap bile yazdı. Peki sonra? Anladığım kadarıyla, hayatlarını ne kadar hareketin olmadığını "bilerek" geçirmiş olsalar da, onu kullanmışlar ki yaşamışlar.
Empati kurmak gerekirse aslında, anlamak çok güç olmuyormuş ne kadar biraz önce anlamak güç desem de. Bazen, bildikleriniz uğruna yaşıyorsunuz. Üstelik yapacağınız şeyin başarısızlığa uğrayacağını bile bile, hatta sırf başarısızlığınızı görmek için o hedefin üstüne gidiyorsunuz.
Yalnızca başarasızlığı tadabilmek için. "Başaramadım" derken aptal bir gülümsemeye sahip olabilmek için.
Neyse biz Zeno'ya dönelim tekrar. Hareket yok diye, bütün kaslarını gevşetip, bu gerçeğe ulaştığı noktada ölüp kalmadığı bir gerçek. Yani hareket yok demesine rağmen, hareketi güzel bir şekilde kullanmış. Yani siz siz olun, inançlarınızla pragmatik ihtiyaçlarınızı birbirine karıştırmayın. Bu yüzden neredeyse hiç konuşmayan bir adama dönüşüyordum. Gerçekten...

Perşembe, Mart 11

Algı Sorunsalı -1-

Kendimi deniyorum bu aralar. Algılarımla ilgili büyük problemler yaşıyorum. İçinde yaşadığım zaman ve algıladığım mekanı gözlemlemeye çalışıyorum. Çok ağır geçen süreçler bunlar.
Sorduğum soru ise, algıların ne kadar gerçek diye nitelendirilebileceği, yahut gerçek olduklarının kabul edildiği noktada bizleri ne kadar yanıltabilecekleri. Bu noktada, hayatımızın içindeki şüpheler devreye giriyor. Elimde tuttuğum çay bardağının boyutunu bir noktaya kadar bilebilmeme rağmen, bir an sonra, hafif bir algı bozukluğu ile bardağın haddinden büyük ya da küçük görünmesi problem yaratıyor. Oturmakta bulunduğum binanın çatısına tek bir adımla çıkabileceğimi düşünmek, yahut binanın kapısından geçerken kendimi bir karınca gibi hissetmek gibi yanılgılara düşüyorum.
Fakat algıları bir kenarıya bıraktığım zaman, gerçekliği üstüne oturtabileceğim bir temel, bir varoluş düzlemi düşünemediğim için de mecburi bir şekilde, algılarımın gerçekliğin ta kendisi olduğunu düşünmeye itiliyorum.
Elbette üstüne çok düşünülmüş olsalar da, dilin verdiği deneyimsizlik ve anlaşılmazlık yüzünden, yeterli düzeyde bir anlatım, bir açıklayış ya da bir argüman kabul edilebilecek bir yazı olmayacak olsa da aynı hızda devam ediyorum yazıya.
Gerçeklik olduğunu fark ettikten sonra ise daha büyük bir problem başlıyor aslında. Gerçeklik denilen kavram nasıl yanıltıcı olabilir. Aslında bu tamamen bir perspektif sorunsalı gibi gözüküyor gözüme. İçinde bulunduğumuz mekan, bize bir görüş açısı veriyor ve belli zamanlarda, bedensel ve zihinsel faliyetlerimizin azaldığı yahut çoğaldığı noktalarda bize sorunlar yaratmaya başlıyor.
Fakat etrafımdaki her şeye, bilinemezliklerinden dolayı nesne gözüyle bakmak zorunda kaldığımı da göz önünde bulundurduğumda, gerçeklik dediğim kavramın beni aldatmaması gerektiğini bir kez daha gözden geçirmek zorunda kalıyorum. Eğer bir gerçeklik var ise ve bu gerçekliği algılayan subje, düşünen varlık (daha töz aşamasına geçiremediğim kavramlar) "ben" isem, aldanmamam gerekmez miydi? Beni aldatabildiği noktada başka subjelerin gerçeği görebildiği sorunsalı ile karşılaşıyorum ve aslında başka subjelerin olduğunu kabul etmek beni çok ferahlatan bir düşünce olmasına rağmen yine de bunun bilinemez olması acı verici bir kavram olarak karşıma dikiliyor.
Soruna geri dönecek olursak, aslında ihtiyacım olan şeyin, psikolojiye karşıu hissedilen dogmatik bir inanç ve bana konulmuş bir şizofreni teşhisi ile bütün bunlardan sıyrılabileceğimi bilmem ve buna sahip olmadığım noktada ise bu şekilde algı sorunlarıyla ilgili yazılar yazıyor olmam en büyük problemler olarak iki yanımda beni bekliyorlar.
Saygılarımla diyerek önlerinde eğiliyorum ve düşüncelere gömülüyorum tekrar...