Pazartesi, Aralık 21

Hiçbir şey hakkında konuşmamak

...








antik yunan ironisidir.
tahmin edin her şey hakkında konuşmak nasıl bir şey?

Pazar, Aralık 6

Bilim Dünyası Hayvanları

Eğlenceli bir şeylerle devam edelim.

Schrödinger'in kedisi ve Pavlov'un köpeklerinin yanısıra incelenmesi gereken bir hayvancık daha vardır.

Doğru tahmin ettiniz.

Tweety!

Şaka değil...

Cuma, Kasım 6

Şimdi ve Sonra

Canım biraz da "şimdiyi" sorgulamak istiyor aslında. Karmaşa, zaman kavramına bakış açımızla da ilgili biraz. Elbette, teorime eklemem gereken olgulardan biri olmasına karşın, öncelikle siz (olmayan) sevgili okurlarımızla paylaşmak istiyorum bunu.

Algılarımız gereği, daha, şimdiyi anlayabilecek yahut anlayıp da süreçselleştirecek daha doğrusu kurgulayabilecek bir düzeyde değiliz. Daha demiş olduğuma dikkat çekmek istiyorum ki burası bence çok önemli.

Alışkanlıklarımız doğrultusunda kullanmakla yükümlü olduğumuz şimdi kavramı, aslında hiç de yaşayabildiğimiz bir an değildir. İnsan oğlu olarak yalnızca düşünceler içinde var olmaya çalışır, onlar sayesinde de yalnızca yakın geleceği kurgulayabiliriz. Şu an ne yapacağımızı değil. Eğer, şu an ne yapıyorum diye düşünüyorsak, yapmış olduğumuz şeyler dışında başka bir şeyden bahsedemeyiz. Bunu yapabilen her hangi bir yaşam formu var ise, yine algılarımız sayesinde bunu yapıp yapamadıklarını fark etmemiz de pek mümkün gözükmüyor anladığım kadarıyla.
Biraz toparlamak gerekirse; geçmiş içinde yaşadığımızı bir noktaya kadar kabullenmemiz gerektiğini ve yalnızca yakın geleceği planlayarak yaşabildiğimizi söylemek istiyorum.

Salı, Eylül 22

Yaz Bitti

Yaz bitti ve başladı yine düşünceler. Eh zaten 3 aylık bir düşünmeme sürecinden sağ çıkabilmiş bizler, artık ardımıza bakmadan, büyük bir rahatlıkla nehrin sularına akıtabiliriz beynimizin kaynayan sularını.
Akıl bir yandan ikiye bölünmüş su sıralar. Tanrıyı arıyor heryerde bir kısmı. Diğer kısım oturmuş kahvesini içiyor bir yandan diğer yarıya kıs kıs gülerken. Kalp ayrı telde. Uykulara gömülmüş, eğlensin garipler diye bırakmış ipleri aklın ellerine.

Her neyse, asıl başlayan şey, tekrar yazmak. Hem de büyük bir rahatlıkla paylaşmak düşlerini, düşünceleri. Böyle güzel siyah bir arkaplana yazı yazmayacaksın da nereye yazacaksın dedirten düşler, düşünceler.
Yine de felsefi bir şeyler paylamayacaksak ne diye açtık ki bu sayfaları. ( Ayrıca her bir düşünce, her bir paylaşım felsefi değil midir? )
Konuya geri dönecek olursak, ben kahve içen kısmı temsil ediyorum. Bir yandan sigarasızlık kemiklerimi kavuruyor ya o konuya hiç girmeyeceğim. Kahvemi yudumlarken düşündüğüm şey ise, neden düşündüğüm. Gereksinimlerimizi neye göre gruplandırdığımızı merak ediyorum. Gereksinim derken elbette düşünceleri kast ediyorum. Ama işin içine bir gruplandırma girmiyor sanıyorum ki. Aslında çok basit bir şey düşünmek. Düşünmek demek, hayatta bir problem olduğunun en temel göstergesidir bence. İnsan düşünürken mutlu olamaz mesela. Mutluyken düşünceye ne diye ihtiyaç duyasın ki.

Pazartesi, Eylül 21

In tyler we trust

10. senesinde fight club. yaşasın!

kaos anarşi faso fiso değil. sakinleş ve okumaya devam et.

neden 3 ay ömrün kalmış olsa yapacaklarını, şu an 3 ay ömrün kalmış gibi davranıp yapamıyorsun?
çünkü: şu an 3 ay ömrüm kalmadı.

gerçekten cevap bu mu?

nereden bilebilirsin ki 3 ay ömrünün olup olmadığını? ve sana 3 ay kaldı artık dediklerinde bulabilecek misin bu enerjiyi bir daha içinde?

yapmak istediklerini neden engeller insan? etik? kurallar? sosyal sözleşme?

yoksa işin içinde bir sonraki adımı mecburen düşünmek zorunda kalmak gibi dümdüz bir basitlik mi var?

neden bir sonraki adımı düşünüyorsun? seni bağlı tutan bir şey mi var yoksa? aman tanrım!

"It's only after we've lost everything that we're free to do anything."

it's me tyler. welcome to the club.

ps: fight club erkek oyunu değildir. kadınlara daha çok yakışır.

Salı, Eylül 8

Seri - Soru

bilginin arayışı ıcınde gecırılen her an neden aptal bızlere erdemlı gelır kı
bılgının ne kadarını bılmek soz gecırılemeyen ınsanı ıyılıge goturur,
bılmek zorunda olup olmadıgımızı bıle dusundugumuz hıc bır an yok mudur,
ya da kıyaslardan kacmak ıstedıgımız
kendımızı bırakacak- gucsuz kaldıgımızı sanacak ne kadar an vardır kı elımızde
elden ne gelır kı sonra
anlamsız ve ucarı kelımelerın hangılerını kullanmak gerçekten işimize yarar
neden kagıdı eline alınca ucar gider ki yazı
neden kaçmak için başka yer kalmaz geriye
bizden başka
bizi kendimizden kim korur ki?

yeterince sıkı kapattın mı gözlerimi?

Pazartesi, Haziran 22

....ktir

Düşünce denilen kavramın anlamsızlığı çok bariz önümüzde sanırım. Her şey insanın hissetmesiyle başladı. İlk hissettiği şey var olmaktı. Son hissettiği şey de var olmak olacak. Bu varlık hissiyatı içinde ise milyonlarca farklı his tarafından hayatlarımıza yön verilmekte ve bizler hislerimizin kuklaları olma yolunda önemli adımlar atmaktayız.
Her şey hissetmekle başlıyor. Ve düşünce dediğimiz hisler, birbirimizle uyuşmadığı zaman ise, insanlara sempati hissetmek yerine ya da önyargısız bir duygu yoğunluğuna girmektense, ....ktir ordan yaftasını yapıştırıveriyoruz işte.
Eh siz de haklısınız bana .....ktir ordan demekle.

Perşembe, Haziran 18

Bilmek?

Dünyevi olarak adlandırdığımız bu materyal dünyaya ne kadar bağlı olduğumuzu, mutluluklarımız ve ne kadar farklı olsalarda, benzer olarak nitelendirebileceğimiz yahut bizi mutluluğa götürdüğünü söyleyebileceğimiz sevgi, huzur, umut gibi duyguların yerine, genel olarak tek bir başlıkta toplayabileceğimiz acı gösterir.
Dikkatlice incelediğimde ise, mutluluğun dışındaki her bir duygu kırıntısının acı olarak nitelendirilebileceğini farkediyorum. Ve mutluluk dediğimiz kavramın da zaten, anlık ve adlandırılamayan, açıklanamayan bir hisler karmaşası olduğunu düşünüyorum.
Hayatımızı dikkatlice gözden geçirdiğimizde ise, aslında hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir gelecek için didinip durduğumuzu çok kolay bir şekilde farkedebiliriz. Fakat zaman dediğimiz ilizyonun içinde hayatlarımızı bile kaybetmiş bir durum içindeyken, inceleme yapma fırsatını bulamıyoruz.
Geçmişte yaşanan her bir olayın, daha sonradan incelendiğinde doğru ya da yanlış olarak nitelendirilmesi de bu incelemeyi yapmaktan yoksun olduğumuzdandır. Oysa bu inceleme ile, hissiyatlarımızın ardına bakabiliriz ve geçmişte yanlış olarak nitelendirdiğimiz her şeyi, aslında eylemi gerçekleştirirken doğru olarak nitelendirdiğimizi görürüz. Çünkü gerçekleştirmeyi düşündüğümüz hiç bir şeye yanlış gözüyle bakmayız. Dil ve hareket yoluyla, bazı hareketlerimizin yanlış olduğunu yaparken bildiğimizi söylesek bile bu doğru değildir.
Bu durum bizleri çok daha farklı bir konuya getirmektedir. Geçmişte yapılan her şeyin doğru olarak nitelendirilmesinin dışında, gelecekte olacağını söylediğimiz her şeyin de yanlış olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Düşüncelerimiz bile bizleri hareketlerimizin ardından takip ederken, saniyeler sonrasında olabilecek şeyleri söyleyebilme yetisinden yoksun varlıklarız. Limitli algılarımız sayesinde gelecek konusunda yargılara varsak da, bütün bu yargılar yalnızca, alışmış olduğumuz sonuçların yansımalarıdır. Evren diye nitelendirdiğimiz bu boyut içindeki her şeyi bilmediğimiz için, herhangi bir evrensel üzerine konuşmamız doğru değildir. Bir şeyin doğruluğunu zamana ve mekana yaymamız bu kısıtlı bilgi yüzünden imkansızdır. Basit bir örnekle, şu an yaşadığımız zaman ve mekan içinde yer çekiminden bahsedebiliyor olmamız, bir kaç saniye sonra o kavramın halen hayatımızda olacağını söyleyebileceğimiz anlamına gelmez. Çünkü insan içinde bulunduğu bütün olasılıkları göremez. Dünya'dan daha büyük bir meteorun, aklımızın almadığı bir hız ile dünyamızın yakınlarından geçmesi bütün yer çekimi dengesini bozmaya yetecektir ve hatta bütün güneş sistemimizi bulunduğu sistemden koparıp savurabilecek güce sahiptir. Bu olasılığı aklımız almadığı için, yani alışkanlıklarımızın kurbanı olduğumuz için, yer çekiminin gün içinde bizi etkilemeye devam edeceğini düşünerek yaşarız.
Bilimsel kavramlar, aksiyomlar, hipotezler, formüller, kanunlar ve daha niceleri yalnızca hayatlarımızı kolaylaştırmak adına, hayatımızı yaşadığımız zamana ve mekana uyarlanmış ortalama değerlerdir. Doğrulukları gelecek için değil yalnızca şu anı içerir ve tekrar belirtmek istediğim gibi yalnızca ortalama değerler içerir. Mükemmel bir eşitlikten bahsedemeyeceğimiz dünyamızın içinde, matematik formulleri de, fizik kanunları da sadece sanallıklarda doğruluk kazanır. Gerçeğe uygulanamaz. Yalnızca pratikte geçerlidirler.
Doğru olarak nitelendirdiğimiz her şey, kısacası bilgi dediğimiz kavram yalnızca içinde yaşadığımız zaman ve bulunduğumuz mekanı içerir. Geçmişin yanlışlığından bahsetmek yahut gelecek hakkında tahminlerde bulunmak yanlıştır.

Kısacası "Carpe Diem" nihohahahaha!

Pazar, Mayıs 10

Seri - Doğru

Doğruyla ilgili, artık kabul edebildiğim tek şey, süreksiz olduğudur. Gelip geçicidir özünde... Üstüne yazılır.

Kalıplarımıza uyamayız, bildiklerimize güvenemeyiz, her hangi bir şeye inanamayız. Bütün doğru bildiklerimiz, her an başka bir şey olabilirler. Artık bizi yalnız bırakabilirler ve o zaman olacak olan tek şey doğru bilinenlerini, doğru olmadıklarıdır.

Biz, hayatlarını doğruya adamış basit insanlar, içten içe öyle korkarız ki, doğruların elimizden gitmesine... o yüzden saplantılarımız vardır bizim.

Nerde olduğumuz, ne yaptığımız, aklımıza gelebilecek her şey etkiler doğruyu. Doğru bu kadar hızlı etkilenebilir bir şey olabilir mi?

Seneler önce insanın ruhuna saldıran küçük spiritler hasta ederdi bizi... Şimdiyse virüsler...

Doğru değişti...

Acaba gerçekten değişti mi?

Cuma, Mayıs 1

saplantılar

anlamını kaybetmiş, yitirmiş, eskitmiş kavramlarda; eski anlamlarını arayıp bulmak ve tekrar gün yüzüne çıkarmak, yaşlanma belirtisinden başka bir şey değildir.

sözler, kelimeler canlıdır. dil canlıdır. değişirler. peki neden o zaman kavramlar değişmezmiş gibi saplanıp kalmaya diretiyoruz?
neden eskinin eskimiş olabileceğini anlamaktan çekiniyoruz?

yenileyemiyoruz kendimizi, hepsi bu yüzden. anlamakta zorlanıyor bile değiliz, o kadar çok anlamamakta ısrarcıyız ki.

her şey değişir ve bunu söylerken değişmeyen bir şey göstermek zorunda değilim. değişimi anlamak için sabite ihtiyaç yok, hareketi anlamak için durağana ihtiyaç yok. her şey aynı şekilde ve hızda değişmediği müddetçe değişimden bahsetmek hep mümkün olacaktır. ve en nihayetinde her şey aynı şekilde değiştiği zaman muhabbet etmeye gerek kalmayacaktır.

madem nasıl ki doğru, sadece etrafa göre şekillenendir pragmatist beyler. o zaman etrafın farkında olmadan hiç bir şeye bir işe yarar gözüyle bakamazsınız. ve bilemezsiniz, ne bu muhteşem (!) insanın hayatta kalma amacına daha fazla hizmet edecek...

Cumartesi, Nisan 11

Zaman - Mekan karmaşası

Space time gibi düşünmeyin.

İnsanlar neden kalan yolu zaman cinsinden söylemeye pek meraklıdırlar? Bu zaman neden genelde 3-5 dk dır? Ne kadar yolumuz kaldı sorusuna neden saat cinsinden cevap veririz?

Hareket etmeden de zaman değişebileceğine göre neden hareket etmek demek bir şekilde sadece mekanın değişmesi olarak algılanmıyor ki? 3 dk boyunca mekan değiştirmeyecek biri 3 dk sonra benim yanımda olamayacak ne de olsa. Ya da araç hiç hareket etmezse geçen zamanın bir anlamı olmayacak aldığım yol için.

Mesela hızlandıkça da durum böyle. Işık yılı diye bir kavram var ve bu kavram hem zamana hem de mekana tekabül ediyor bir şekilde. Peki neden?

Neden 100 metre yolumuz kaldığında 2 dkya ordayım deriz? 100 metre kaldı demeyiz?

Görelilik teoremi var bir yerde ve feci şekilde her bir tarafımıza işlemiş durumda. O yüzden bunu bi adım daha ileri götürüp cesurca "her bir bok rölatiftir" diyen Güvenç'i daha ileri gitmesi konusunda destekliyorum; ama bişey var ki ne güzel bir şeydir o "özel görelilik teoremi" ve der ki "ışık hızına yaklaştıkça zaman sana yavaşlıyor gözükür. hız değil."

belki bu aslında bişeyler açıklıyordur.
hiç bir şey değil.

Cuma, Nisan 3

Relativist bir bakış.

Kişiye özgü olması onu geçerli kılar. Bir insan kendisiyle aynı düşüncelere sahip bir başkasını bulamaz. Tek bir konuda bile mütabık kalamaz. Dilin tam olarak kullanılamaması insanların birbirlerini anlamasını imkansızlaştırır. Sempati duyulabilir fakat tam olarak onaylanmak hiç bir zaman gerçekleşmez. Daha derine inecek olursak, insan kendini ve düşüncelerini hiç bir şekilde tam olarak anlatamaz. Anlatabileceğini varsaysak bile kendini ve düşüncelerini hiç bir zaman tam olarak bilemez. Bu insanı insan yapan ve düşüncelerini eşsiz kılan özelliktir. Eğer insanın eşsiz olduğunu düşünürsek, kendisinden başka kimseyle aynı düşünceleri paylaşamaz. Ve aynı şekilde insan kendi düşüncelerinin doğruluğuna, herkesin de bunları doğru kabul etmesi gerektiğine yahut doğru kabul ettiğine inanır. Relativizm dediğimiz kavrama bu açıdan bakacak olursak, her şey relatiftir, her şey kişiye özgüdür, mutlak doğru yoktur. Her şey relatiftir cümlesi de kendi içinde çelişkili gözükmektedir ancak, derinlemesine incelendiğinde, bu benim düşüncemdir ve relativizmin temeli de insanın düşüncelerinin kendisi için doğru olmasıdır. Her şeyin relatif olma düşüncesi de benim için doğrudur. Bu da her şeyi relatif kılar.

Cumartesi, Mart 21

Şimdi

Ve zamanlardan şimdiye döndük. Anlaşılamamanın arifesinde, yeni olması gerekmeyen bir yolculuğun içindeyiz. Şimdide.
Ne zaman sorulması gereken bir soru olmadı hiç çünkü zaman hep belliydi. Gün, ay, yıl yahut saat, dakika... Bunlar neden önemlidir ki zaten? Önemini bizler vermiyor muyuz onlara? Yine insan eliyle yaratılmış bir şey değil mi bu kavram? Önemli olan zamanın şimdi olması değil mi? Evet, önemli olan şimdi. Sonralar belirsiz ve önceler yaşanmışken, kendimize sormamız gereken, biz neleri değiştirebiliriz?
Hiçbir şeyi...
Hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Bir programdaki kod hatasıyız hepimiz. Ne yapması gerektiği düşünülmüş, ama hiçbir zaman düzgün işleyememiş birer kod hatası. Hatayı tekrar tekrar yapıyoruz, değiştiremeden. Satır satır belli her şey. Başlangıç ve sonuç. Arada geçenler önemsiz. Arada geçenler, duygular aracılığı ile belirlenen ilizyonları göz ardı etme yetisi. Neyin ne olduğunu fark etmeden yapmak. Duygu adını koyduğumuz kavramın bizleri yönetmesi. Kocaman bir oyun. Bir dizi gibi. Yeni bölümleri olan, zevkle izlenen bir dizi. Bizlerin yarattıklarından tek farkı, yalnızca tek bir izleyicimizin olması.
Neleri değiştirebiliriz? Duygularımızın yahut aklımızın bizi yönettiğini düşünürken, hiçbir kurala uymayan, açıklanamamış bir şeyden bahsediyoruz sürekli. Biz kendimizi yönetebilir miyiz? Seçim yapabilir miyiz? Hep kendimizi kompleks, mükemmel varlıklar olarak gösteririz ama gerçekten öyle miyiz? En basit haliyle açıklamak gerekirse; bu kadar kompleks ve mükemmel olmamıza rağmen nasıl olur da anlamlı olabilmemiz için gerekli tek şeyi başaramıyoruz halen? Nasıl olur da birbirimizi anlama yetisinden yoksun oluruz? Daha da ötesinde, nasıl olur da kendimizi anlayamayız? anlayamadığımız kendimizi, hislerimizi, düşüncelerimizi başkalarına anlatabiliriz?
Özgürlük kavramına gerçekten de sahip miyiz? Yoksa parmaklarımı hareket ettiren, bu satırları yazdıran, canı sıkılmış bir izleyici mi? Ne yapacağını, ne yapacağımızı çok öncesinden kararlaştırmış olan sıkkın bir izleyici?
Sorular arttıkça, cevapsızlık daha büyük bir yük olmaya başlıyor, tıpkı bir kambur gibi. Kesip atamıyorsun bir kez başladıktan sonra.
Konuya nereden geldik? Zaman... Yaşanan an, şimdi. Nereden geldiği bilinmeyen, kontrol edilemeyen duyguların yarattığı esaretin içinde yaşanılması, düşünülmesi, konuşulması gereken an. Şimdi. Seçeneğin olduğu ilizyonuna aldanarak, kocaman bir yalanı yaşamak. En başında doğmak, sonrasında ise, buna engel olamadan, -ki engel olabilmiş olsaydık, gerçekten yarattığımız o özgür kavramının içinde olurduk- yok olmak.
An. Yalnızca ilizyonları kabullenerek güzel bir hal alır. Sorgula, şüphe duy, ama inan... Ya da, Doğmak ve ölmek arasındaki zamanı boşa harcamadan, yolu yarıla ve yok ol...

Güvenç Ahmetoğlu

Cuma, Mart 13

başlangıç

bu blog için bütün materyalistlerden de idealistlerden de tek farkımız olacak. madem blogun başlangıcı oldu. nerden geldi bu blog? ben bu blogun nerden geldiğini biliyorum. peki materyal mi? belki evet internet ne kadar materyalse. peki idea mı? elbette idea bebek. kafanın içindeki tüm ideaları yazasın diye idealar ideası.

descartes den gelsin o zaman:
- düşünüyorum, öyleyse varım.
ve yine descartes e gitsin:
- peki gerçekten düşünen sen misin?
yoo yoo, ben sadece delinin tekiyim.