Pazar, Kasım 14

Olağan Pazar Yazıları - Determinizm ve Realizm

Bir süredir aklıma takılan bir konu var. Belki yazarken çözüme ulaşır diye düşünerek paylaşmaya karar verdim. Sorunum şu ki, bir insan hem realist olup hem de determinist olmayabilir mi? Aslında bu soruda bahsi geçen realizm, bilimsel realizm. Şimdi basit tanımlamalara geçmenin vakti geldi sanırım.

Determinizm, dilimizde belirlenimlik olarak geçmektedir. Ben şahsen nefret ettim, o yüzden determinizm demeye devam edeceğim. Determinizm kısaca, evrendeki her olayın, kendisinden daha önce olmuş olaylar sayesinde olduğunu söyler. Tamam, hiçbir şey anlaşılmadığının ben de farkındayım. Şöyle anlatmayı deneyeyim: Şu an bu satırları yazmama sebep olan eylem, derste hocamın bana anlattıkları, onun derste bir ton şeyi anlatmasının sebebi ise hoca olmasından kaynaklı bir gereklilik, onu hoca olmaya iten şey ise, hayatında karşılaştığı bambaşka bir olay, o olayın olmasına sebep olan şey ise daha da başka bir olay falan filan diye, ilk insana, hatta ilk yaratıcı güce yahut ilk enerjiye yahut büyük patlamaya, .... gibi gibi yerlere kadar gidiyor. Kısacası, determinizm der ki, süregelen hiç bir şey özgürce ve sebepsizce var olmaz. Bu da demektir ki, özgür irade dediğimiz şey yoktur. Yani eğer determinist bir insan iseniz, din diye bir şey yoktur, hayatı boşuna yaşıyorsunuz demektir, kontrol edemiyorsunuz demektir, yaptığınız hiçbir şeyden sorumlu tutulamazsınız çünkü ahlak yoktur çünkü birini öldürmüş olsanız bile sizin elinizde olmayan sebeplerden ötürü o adamı öldürmeye engellenemez bir şekilde itilmişsinizdir. Umarım bir şeyler ifade etmiştir çünkü ezberden konuşuyorum. ( Evet, evet kabul ediyorum, bir zamanlar determinist bir görüş içerisindeydim. Ne mutlu bana ki kurtuldum. )

Şimdi gelelim realizme. Biraz önce anlattıklarım anlaşılması güç müydü? O zaman kim bilir realizm hakkında neler düşüneceksiniz. O zaman başlıyorum: Realizm der ki, öyle şeyler var ki, var olmaları için, bizim onların orada olduklarını bilmemize gerek yoktur.

???

Ben demiştim. Şimdi biraz daha açıklamaya çalışayım. Bakkal Mustafa Amca, ne zaman sigara almaya gitsem mallarını satın aldığı kan kardeşi, can yoldaşı, Ali Amca'dan bahseder. Vallahi, karşıma otursa onun bile ağzını açık bırakacak ayrıntılar anlatabilirim Ali Amca'ya kendisi hakkında. Hele bir de bir kaçamağını anlatmıştı Mustafa Amca, Ali Amca'nın... ehem ehem, konumuz bu değildi. Ama bir problem var Ali Amca ile ilgili. Ben Ali Amca'yı hiç görmedim. Mustafa Amca'ya mal bırakmaya geldiğine hiç tanık olmadım. Mahalleden başka birinin de Ali Amca hakkında herhangi bir çift söz söylediğini hatırlamıyorum. Aslında, Ali Amca'nın var olduğuna inanmam için hiçbir sebep de yok. Aynı mantıkla ilerleyecek olursak, benim Güney Amerika'ya da inanmak için hiçbir sebebim yok, zira ben güney amerika ile ilgili hiçbir şey görmedim. Sadece anlatılanları biliyorum. Yine aynı şekilde hiçbir atom tanesini de görmedim. Şimdi bu durumu genişletecek olursak, fizik teorilerine inanmak için de hiçbir sebebim yok aslına bakarsanız. Maddeye de inanmak zorunda değilim, gözlerim beni aldatıyor olabilir. İşte bilimsel realistler diyorlar ki:

- Kardeşim, bu evrende var olan şeylerin, bizim inancımıza ya da kurduğumuz teorilere ihtiyacı yok. Biz ne kadar teori üretirsek üretelim, bunların yanlış ya da doğru olmasından bağımsız olarak var olan şeyler vardır bu evrende. Bizim zihnimizden bağımsız olarak da varlıklarını sürdürebilirler. Bize bağlı olmadan, belki de bizim bilmediğimiz ya da daha çözemediğimiz kurallar çerçevesinde var olmaya devam ederler.

Dindar bir insan için durum kolay, Allah var dedikten sonra, bütün bu şeyleri yaratan ve varlıklarından haberdar olan yüce bir güç oluyor tabi. Ama bir bilimsel realist için bu geçerli değil. Yani yaratıcı bir güç yoksa, elbetteki neden-sonuç ilişkisine dayalı bir evren tasarlayacaklar akıllarında.

Şimdi gelmek istediğim nokta, yazmaya başladığımda da belirttiğim gibi bir insan hem bilimsel realist olup hem de determinist olmayabilir mi? Sorgulayalım; bilimsel realist biri ne der? Bilim ışığı altında evrenin belli başlı kurallara göre işlediğini söyleyeceklerdir doğal olarak. Bizim bu kuralları anlamaya çalıştığımızdan fakat hatalar yapabildiğimizden bahsedeceklerdir. Bundan beşyüz yıl önce var olduklarını göremediğimiz atomları, şu an görebildiğimiz gibi, şu an göremeyip de ileride fark edebileceğimiz "şey"ler olabileceğini öne sürecekler. Bunların da belirli kurallar çerçevesinde varlıklarını sürdürdüklerini söyleyecekler en nihayetinde. Şimdi bu kurallardan bahsederken, cümlelerimin ve düşüncelerimin bilimsel realistleri determinist yapma yolunda yazmaya teşvik ettiğini düşünebilirsiniz. Ama hayır, bir bilimsel realist kolaylıkla söyleyebilir ki, evrenin temelinde, yaratımın olmasını sağlayan bir yaratıcı vardır ve bizim ondan haberimiz olması ya da onun var olduğunu somut bir şekilde bilmemiz gerekmez. Çünkü bu söyleyebileceği şey, bilimsel realizm ile çelişmez. Aksine, sanıyorum ki tanrı inancı onları bir noktada realist olmaya iter. Ama realist olmak, bir insanı tanrıya inanmaya daha çok iter. Eğer bilimsel realizm tanımına bir kez daha göz gezdirirseniz, ne demek istediğimi anlayacağınızı umuyorum.

Aslında cevap vermeye çalıştığım şeyi elde ettim gibi duruyor. Bir insan hem bilimsel realist olup hem de determinist olmayabilir. Ama şunu da eklemeden edemeyeceğim; bilim ile uğraşan akılların, tanrıya inanma eğilimi bir noktada körelmeye başlar. Sebebi ise bilimsel olan şeylerin her zaman belli bir kurala göre hareket etmeleri gerektiğidir. Bu kurallar göz önüne alındığında ise tanrı düşüncesi gereksiz kalmaya başlar. Yine de bu kuralları yaratan bir yaratıcı ihtiyacının da çıktığına inanabilirsiniz fakat temel fizik kuralları (benim bildiğim kadarıyla) yaratımın olduğu dakikadan itibaren, bütün "şey"leri belirli kurallar çerçevesinde hareket etmeye iter ki zaten temel fizik kuralları o şeylerin özüdür. Bu noktada dindar insanların bu mevzuyu tanrıya bağlamakta aslında çok haklılar çünkü bu kurallar ve maddeler ve "şey"ler kendiliklerinden oluşmamıştırlar derler. Fakat bir bilim adamı ise her zaman böyle bir ihtimalin olduğunu göz ardı edemez. Bu noktada da her şeyi açıklamak için ellerindeki somut şeylerin yeterli olabileceği ihtimali onları daha üst bir merciye ihtiyaçları olmadığı ihtimali ile başbaşa bıraktığından genel olarak tanrının var olmadığı olasılığını seçerler. Hatta bu konu ile ilgilenmezler bile çünkü onlar yaptıkları iş çerçevesinde tanrıdan biraz uzak kalırlar.

Elbette ki inananlar da azımsanacak bir miktar değildir fakat bu benim konum değil. Hatta bu konuya nereden geldiğimi bile hatırlamıyorum. Hah, hatırladım. Ama biraz uzayacağı için burada kesiyorum. Daha sonra belki.

Not: Olağan Pazar Yazıları başlığını atıyorum ama geçtiğimiz iki hafta pek de aklım ve bedenim elverişleri değildi. Sanırım bu hafta da buna benzer bir problem yaşayabilirim. Umarım aksıklıklarım ile birlikte seviyorsunuzdur beni, ki okuyan çok fazla insan olmadığını da göz önünde bulundurmaktayım.

Güvenç Ahmetoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder